14 Şubat 2014 Cuma

Göklerin Aslanı Kartalın özelliği

KUSURSUZ BİR AVCI 'KARTAL' 

Göklerin en hızlısı


ÖZLLİKLERİ


Kuşların kendilerine özgü ve hayranlık uyandıran birçok özellikleri vardır. Bu canlıların dünyasını incelediğimizde Allah’ın onları kendileri için en uygun anatomik yapıda yaratmış olduğunu görürüz.
Dünya’daki en hızlı uçan kuş kartaldır.. Bazı kartallar, havada inanılmaz bir sürat yaparak aşağıya doğru inişe geçerler. Bu dalış esnasında saatte yaklaşık 322 km. hız yaparlar. Büyük kartallar avlarına çok hızlı çarparlar.

Kartalların hem yerden havalanıp uçabilecek kadar hafif olmaları, hem de avlarını yakaladıklarında rahatlıkla taşıyabilecek kadar güçlü olmaları gerekir. 

Bir kel kartalın 7000'den fazla tüyü vardır, fakat hepsini biraraya koyduğunuzda bütün tüylerinin ağırlığı yaklaşık 500 gram tutar. Ayrıca vücutlarının daha hafif olabilmesi için, kemiklerinin içi de boştur. Bu kemiklerin birçok yerinde havadan başka birşey yoktur. 
"Bir kel kartalın tüm iskeletinin ağırlığı 272 gramdan sadece biraz fazladır."

Kartalın Gözleri

Tüm kartalların gözlerinde niktitant zar denilen fazladan bir zar vardır. Bu kapağın işlevi gözleri temizlemek ve korumaktır. Örneğin: kartallar yavrularını beslerken göz kapaklarını genel olarak kapalı tutarlar. Bu, yavruların yanlışlıkla ebeveynlerinin gözlerine zarar vermesini engeller.

Binlerce metre yüksekte uçan kartallar, bu mesafeden yeryüzünü bütün detaylarıyla tarayacak gözlere sahiptirler. Gelişmiş savaş uçaklarının binlerce metreden hedeflerini tespit etmesi gibi, kartal yer üzerindeki en küçük hareketi, en küçük renk farkını algılayarak avını tespit eder. 
Bu yeteneğini gözünde bulunan çok özel yapılara borçludur.
İnsan gözüne gelen ışık mercekte kırıldıktan sonra, retina üzerine düşer ve görüntü burada oluşur. 

Kartalların gözlerinde ise iki retina vardır. İki retinaya sahip olmak son derece keskin bir görüş kabiliyeti sağlar. Keskinliğin yanı sıra hem ön hem de arka taraf aynı anda fark edilir.
Ustaca kamufle olmuş bir avı bulabilmesi için kartalın gözündeki retina hücreleri bir damla renkli sıvı ile boyanmıştır. İşte bu sayede kartal, binlerce metreden renkler arasındaki küçücük bir kontrastı ayırt eder ve avının bulunduğu yeri saptar. Bir damlacık yağla böyle bir işlevin gerçekleşmesi hiç şüphesiz Allah’ın sonsuz hikmetinin bir göstergesidir.

Kartal gözü aynı anda hem 
300 derecelik geniş bir açıya sahiptir, hem de istediği görüntüyü 6 ila 8 misli oranında büyütebilir. 4.500 m yüksekte uçarken 30.000 hektarlık bir alanı gözleriyle tarayabilir. 1.500 metreden tarladaki otlar arasında kamufle olmuş bir tavşanı çok rahat ayırt edebilir. 
Kartalların sahip olduğu bu yüksek çözünürlülük ve uzak mesafeyi iyi görebilme yeteneğini insanlarınkine göre çok daha küçük bir beyin kullanarak yaparlar.

İnsan gözleri kartalınki gibi keskin değildir. Bunun bir nedeni de kartalın gözlerinin vücuduna olan oranıdır. Eğer insanda kartalın gözlerinin görevini yapan bir çift göz olsaydı büyüklüğü bir greyfurt kadar olacaktı. 
İnsanın binlerce metre uzaktan bir tavşanı tespit etmek gibi bir ihtiyacı olmadığından Yüce Allah insanı şu andaki gözleri ile son derece estetik olarak yaratmıştır. Bu, Allah’ın yaratmasındaki güzelliğin eşsiz örneklerinden yalnızca biridir.

Yeniden doğuş

Kartal kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için 40 yaşındayken ciddi ve zor bir karar vermek zorundadır.

Kartalın yaşı 40’a ulaştığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir, bu nedenle beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzar göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır; kalınlaşır. 
Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. 
Dolayısıyla kartal burada 2 seçimden birini yapmak zorundadır. Ya ölümü seçecektir yada yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Süreç 150 gün sürer. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar; kaya duvarda artık uçmasına gerek olmayan yerde yuvasında kalır. 
* Kartal uygun yeri bulduktan sonra gagasını sert şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. 
* Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. 
Gagası çıktıktan sonra bu yeni gagayla pençelerini yerinden söküp çıkarır. 
* Yeni pençeleri çıkınca kartal bu defa eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 

* 5 ay sonra kendisine 20 yıl veye daha uzun süreli sıfırlanmış yeni beden ve uzuvlarla; tekrar yeni bir hayat kapısını açan değişimin ilk uçuşunu yapmaya hazır hale gelir ve artık sonsuz semalar onundur... 



Ya Bizler!


Aslında kartal ölürse her iki şekilde'de toprak olacaktır. Ama o biraz acı çekerek, gagasını ve tırnaklarını kayalara sürtme ameliyle; yeniden var oluş ve tekrar dünya semalarında yeniden 20 yıl özgürce, uçma karşılığını hak etmiş olacaktır.
Ya Bizler... ne yapıyoruz.! kartala o akıl ve yeteneği veren Yüce ALLAH cc. biz insanlara; Kuran'da ifade edildiği gibi, canlıların varlığı müminler için bir ibret (ders) kaynağıdır:
"Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır..." (Nahl Suresi, 66). 


Bizler toprak olmayacağız. Ömrümüzün sonunda bizleri bekleyen mutlak bir hayat var.!
Bir sohbetlerinde, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hazreti Ebû Zerr’e dört maddelik bir nasihatte bulundu.

Bir tanesi şöyle:
"Gemini bir kere daha elden geçirerek yenile, çünkü deniz çok derin. Azığını tastamam al, şüphesiz yolculuk pek uzun. Sırtındaki yükünü hafif tut, çünkü tırmanacağın yokuş sarp mı sarp. Amelinde ihlâslı ol, zira her şeyi görüp gözeten ve hakkıyla değerlendiren Rabb’in senin yapıp ettiklerinden de haberdardır.”
O halde yepyeni bir hayatın kapısını açmak için, Kartalın kazanımını örnek almalıyız... 
Bizlerde ebedi aleme hazırlanmak adına "nefs gagasını kırıp" şu fani hayatta bir dönüm noktası oluşturmalı ve kötü alışkanlıklarımızı terk etmek suretiyle, hayli ağırlaşmış günahlarımızı telafi etmeye çalışmalıyız... 
Allah (cc) dan çokça af dilemek,(tövbe etmek) çokça ibadetler yapmalıyız...

Böylece kulluğumuzu, Allah (cc)ın rızasına uygun; imanı kâmil derecasinde, ihlaslı ve güzel ameller yapmak suretiyle, "Gemiyi bir kez daha elden geçirip yenileyerek,kartalın uçuşunu bizlerde gerçekleştirme yolunda gayret etmiş oluruz; İnşaallah, Allah (cc)ın inayetiyle. Selam ve dua ile-


11 Şubat 2014 Salı

EN İYİSİ SUSMAK!

Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler, Ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, Konuşsan kanatır..! Oğuz Atay

-Varsın acısın, her halükârda kanamaktan iyidir...
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Çocuk gelişimi ve sevgi

Aile Tutumları ve Çocuk Üzerindeki Etkileri

          Çocuk gelişimi ve sevgi           

Akra b. Habis Peygamber'i, Hasan'ı öperken görmüş de; benim on çocuğum vardır, onlardan hiçbirini öpmedim dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (a.s.): "Şüphesiz ki merhamet etmeyen merhamet olunmaz" buyurdular. Müslim, Fedail, 65 (ll, 1808)

“Bir kimsenin çocuğunu terbiye etmesi ve ona edep öğretmesi, her gün bir miktar sadaka vermesinden daha hayırlıdır.” Hz. Muhammed (asm)


Aile tutumları ve çocuk üzerindeki etkileri Çocuğun psikolojik ve sosyolojik gelişimi anne-baba tutumları ile ilişkilidir.


Bu yazının amacı olumsuz aile tutumlarını tanımlamak ve olumlu anne-baba tutumları geliştirmelerinde ailelere yardımcı olmaktır. En sağlıklı ve etkin tutum yeteri kadar sevgi, hoşgörü ve disiplini içermelidir. Eğitimciler çocukların gelecekte uyumlu ve başarılı olabilmeleri için en sağlıklı eğitim yollarının geliştirilmesi çabası içindedirler. 

Her ne kadar kişilik gelişiminin insanın yaşamı boyunca süregeldiğini kabul etsek de, kişilik gelişmesi ve yapılanmasında temelin çocukluk döneminde atıldığı gerçeği geçerliliğini korumaktadır. Sosyal uyum üzerine yapılan çalışmalar, ailenin çocuk üzerindeki ilk etkilerinin son derece önemli olduğunu göstermiştir.



Anne-babanın ve ailenin diğer bireylerinin çocukla olan etkileşimi, çocuğun aile içindeki yerini belirlemektedir. Çocuğa yöneltilen davranış ve ona karşı takınılan tavır, ilk yaşantıların örülmesinde büyük önem taşımaktadır. 
Okul öncesi dönemde çocuk, sosyal birey olmayı öğrenirken aynı zamanda özdeşim yapacağı bir modele gereksinim duyar. Kişilik oluşumu için gerekli olan özdeşim, büyük olasılıkla aile içindeki yakın bir üye ile gerçekleşmektedir. 
Genellikle özdeşim nesnesi anne-baba olmaktadır, fakat ağabey, teyze, hala, dayı ya da amca gibi aile içinden bir erişkin de özdeşim nesnesi olabilir. Bu üyelerin bozuk bir kişilik yapısına sahip olması halinde, olumsuz davranış örneğinin çocuğa yansıma olasılığı artmaktadır (1).

Çocuk yetiştirmede ve ailenin çocuğa karşı tutumlarını belirlemede, anne-baba tarafından çocuğun gelişim dönemlerinin özelliklerinin neler olduğunun bilinmesi çok önemlidir. Çocuk erişkinin küçük bir modeli değildir. Çocuğu erişkinden ayıran bir çok özellik vardır: çocuğun kanıtlanabilir en güçlü tarafı ve üstünlüğü öğrenme güdüsüdür. 
Çocuk, Montessori'nin "emici zihin" diye adlandırdığı bir yetiye sahip olarak doğar. Kültür, töre, ülkü, duygu, davranış ve inançların "emilip" benimsenmesi, çocuğun doğumuyla altı yaşı arasındaki "emici zihin" döneminde gerçekleşir (2).

Anne-babanın çocuğa ilişkin tutumlarını değerlendirirken, aile içindeki ilişki dinamiğini gözden geçirmek gerekir. Üç çocuk, anne ve babadan oluşan 5 kişilik bir ailede aile içi etkileşiminin kaç çeşit olduğu teke tek ilişkiler formülü ile saptanabilir: 5 kişilik bir ailede X=n2-n= 20 çeşit ilişki mevcuttur. 
Bu, herkesin kendisinden başka 4 kişi ile ilişkiye girdiği anlamına gelir. Bu ilişkiler çift yönlüdür. Gerçekte ilişkiler daha karmaşıktır. Yani; anne, anne olarak çocukları ile ilişkide, anne ve baba işlevleri gereği çocuklarla ilişkide, kızlar ve erkekler birbirleriyle ilişkide gibi değişik ve karma ilişkiler vardır. 

Gerçekte kuramsal olarak formül şöyle olmalıdır: X=1x2x3x4x5=120 çeşit ilişki aile içinde vardır. Beş kişilik aile, 6 kişi olsa, yani bir çocuk daha eklense, ilişki sayısı 120x6=720’e çıkar. Yani aile, ilişkiler yumağı şeklinde gözlemlenir. Olumlu veya olumsuz herkes birbiriyle ilişkidedir. Aile üyelerinden başarısı veya başarısızlığı herkesi etkiler. 
Aile içindeki çatışmalar (kardeşler arası, anne-baba, anne-çocuk veya baba-çocuk çatışması v.b.) da aile içindeki her bir bireyi etkiler. Ancak çatışmaları önem sırasına koymak gerekirse, anne-baba çatışması ailenin tüm bireylerini diğerlerine oranla çok daha fazla etkilemektedir. Aile için, anne-baba ilişkisi daha temeldir (3).

OLUMSUZ AİLE TUTUMLARI:


Ailenin çocuk yetiştirmedeki tutumunu ve çocuk yetiştirmeyle ilgili sorunlarını anlamak için aile tutum modeli yararlı bir yaklaşımdır (3).
Çocuğun anne-babadan aldığı iki şey vardır: Sevgi ve Eğitim. Sevgi; kabullenme, koruma, kollama ve sevecenlik gibi bütün olumlu duyguları içerir. Eğitim ise; öğretilen herşeyi, verilen bilgileri, becerileri, yasakları, kuralları, inançları, değer yargılarını, görgü kurallarını ve insanın sosyalleşmesi için gerekli olan tüm toplumsal değerleri kapsar. 
Olumsuz aile tutumlarında ailenin verdiği sevgi ya yetersiz veya aşırı, eğitim ise gevşek ya da sıkı olmaktadır (Şekil:1). Aşırı sevgi tutumunda, aile çocuğu sevgiye boğucu, onu çok koruyucu ve aşırı kollayıcıdır. Bunun sonucu olarak çocukta bağımlılık ve güvensizlik gelişir. Çocuk karşılaştığı her olayda anne-babasına yaslanır, onlara güvenir fakat kendisine güvensizdir. 
Sevgi yetersizliği veya yokluğu sonucu ise, çocukta kendine ve çevreye karşı güvensizlik ve olumsuz duygular gelişir. Doğal olarak aşırı sevginin veya yetersizliğinin de dereceleri vardır. Sevgi yetersizliğinin en aşırı ucu, çocuğu terk etmek veya kabullenmemektir. Yetersiz sevginin, aşırı sevgiye göre sonuçları daha ağır olmaktadır (3, 4, 5). 

Sıkı eğitim, çocuğa olur olmaz yasaklar koyma ve yaşanmaz kurallar ile çocuğu yetiştirmedir. Sıkı eğitim ve disiplin uygulayan anne-babalar çocuğu kendi tasarladığı bir kalıba göre yetiştirmek amacını güderler. Çocuk sıkı bir denetim altında tutularak en küçük yanılgı ve hataları gözden kaçmamakta, bunların önemle durulmakta ve düzeltmesi istenmektedir. Böyle aileler fiziksel cezayı ön planda kullanmakta ve çocuklara kendilerini yönetme fırsatı vermemektedir. 

Bireyin kendine güvenini ortadan kaldıran, onun kişiliğini hiçe sayan bir disiplin yöntemi olan sıkı eğitim ile büyüyen çocuklar kibar, sessiz, uslu ve dürüst olmalarına karşın küskün, çekingen, kolay etkilenebilen, huysuz ve aşırı hassas bir yapıya sahip olabilmektedir (5, 6, 7). Gevşek eğitimde ise “hoş gör, boş ver” anlayışı egemendir. Bu anlayışta “Her şeyi hoş gör; çocuktur her şeyi yapar; çocuk özgür olmalıdır; onun her dediğini yapın; ona sevgi verin yeterlidir” şeklinde yüzeysel ve asılsız öğretiler vardır. Bu tutumda çocuğun olumsuz davranışları aşırı hoşgörü ile karşılanır. Aşırı gevşek tutumla yetiştirilen çocukların bencil, sabırsız ve anlayışsız oldukları ileri sürülmektedir. 
Aşırı denetim çocuğu pasifleştirirken aşırı hoşgörü çocuğun şımarmasına neden olmakta ve olgunlaşmasını engellemektedir (3, 5). 

Bazı ailelerde ise disiplin bulunmakta, ancak ne zaman ve nerede uygulanacağı belli olmamaktadır. Anne-babaların tutumu aşırı hoşgörü ile katı cezalandırmalar arasında gidip gelmektedir. Böyle bir ortamda büyüyen çocuk hangi davranışın ne zaman ve nerede yapılacağını ayırt edemez. Tutarsızlık, bir günün bir güne uymaması biçiminde olabileceği gibi anne-babanın birbirine çok aykırı ceza ve eğitim anlayışlarının olmasından da kaynaklanabilir. Bu tutum sonucunda çocuklarda iç çatışmalar ve huzursuzluklar gelişir, ardından dengesiz ve tutarsız bir yapının oluştuğu gözlenir (3, 5, 6, 7).

OLUMSUZ AİLE TUTUM ŞEKİLLERİ


1. Aşırı sevgi ve gevşek eğitim: Bu tutumu gösteren ailelerde sevgi, çocuğa şımartılacak derecede çok verilir ve disiplin yok denecek kadar azdır (Şekil:2). Çocuktan çok az şey beklenir. Bu tarz yetiştirilen çocuklar genellikle erişkinlik yaşamlarında sorumluluk taşımayan, hep alıcı bireyler olarak karşımıza çıkar. Burada verilen sevgi, aşırı vericilik ve aşırı koruyuculuk biçimindedir. Disiplin tarzları ise yalancı bir hoşgörü biçiminde görünürse de aslında ailenin güçsüzlüğünün ve yetersizliğinin bir sonucudur. 

Çocuk ne kadar büyümüş olursa olsun, aile ona ilk yıllarda olduğu gibi daima vermeye ve korumaya eğilimlidir. Böyle çocukların ileride, doyumsuz ve bencil olma olasılığı fazladır. Eğer aile varlıklı ise çocuğu bir süre daha doyurulabilir; çocuk dayanaksız ve doyumsuz kaldığında ise alkol, kumar ve madde kullanımına başlama olasılığı artar (3).
Bazı anne-babalar otorite olmayı öğrenememişlerdir; bunlar çocuklarına gerekli sınırlamaları koyamazlar. Bir kısım anne-baba ise katı baskı altında yetişmişlerdir. Kendi yaşamadıklarını çocuklarına yaşatmak isterler ve dolaylı olarak doyum sağlamaya çalışırlar. Ne var ki, sınırların katı ve dar olması kadar iyi çizilmemesi de çocuğun gerekli rehberlikten yoksun kalmasına neden olur. Bu gibi çocuklarda başkaldırıcı ve toplumdışı davranışlar daha sık gözlenir (4, 5, 6).2. 


AŞIRI SEVGİ ve SIKI EĞİTİM


Burada sevgi, aynı birinci tutumda olduğu gibi aşırı verici ve koruyucu bir davranışla sunulmaktadır (Şekil:3). Ancak çocuğa bir bebek gibi bakıldığı halde, kendisinden beklenenler çoktur. Hiçbir şey esirgenmez; özel dersler aldırılır, çeşitli olanaklar sağlanır. Buna karşılık çocuktan ileri düzeyde başarı beklenir. Bu tutumla yetiştirilen çocukların nevrotik olma olasılıkları çok yüksektir. Bu beklenti, sevgi ile beraber sunulduğundan çoğunlukla çocuklar tarafından kolay benimsenir ve benliğe sindirilir. 
Bazen çocuk bu özellikleri çok sindirmiştir ve kendisini aşırı derecede kontrol eder; böylece acımasız bir üst benliğe sahip erişkin olarak yetişir (3, 5, 7).3. 

YETERSİZ SEVGİ ve AŞIRI DİSİPLİN


Sıkı eğitim vardır ve disiplin genellikle aşırı cezalarla uygulanır; en küçük şeyde cezalandırma (dayak, şiddet) yoluna gidilir (Şekil:4). Çocuk çoğunlukla aşağılanır ve horlanır. Böyle yetiştirilen çocuklarda saldırgan ve antisosyal davranışlara eğilim artar. Bu tür ailelerde büyüyen çocuklar, karşı çıkma ve saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmek isterler ve kendi iç dünyalarını açıklamakta zorlanırlar (8, 9).4. 


GEVŞEK EĞİTİM ve YETERSİZ SEVGİ


Gevşek eğitim ve yetersiz sevgi: Bu durum yoksul ve kalabalık ailelerde gözlenir. Çocuğa düşen sevgi ve ilgi payı azdır. Çocuğun eğitimi de yetersizdir (Şekil:5). Böyle çocuklar "saldım çayıra, mevlam kayıra” anlayışı ile yetişir. Çocuk, kendi yolunu bulmaya çalışır. Böyle çocuklar pasif ve donukturlar. Bu tutumda da disiplinsizlik söz konusudur, ancak disiplinsizliğin buradaki nedeni sorumsuzluk ve ilgisizliktir. Sevginin yetersiz oluşu aşırı iticiliğe neden olur. 
Çocuk yeterli sevgi ve bakım görmez. Hazır olmadığı çağlarda bağımsızlığa zorlanır; bir an önce kendi kendisine yetmesi ve kendisine bakması beklenir (3).

Diğer olumsuz aile tutumları: a. Anne ve babanın tutumları arasında tutarsızlık: Bu tutumda, bir çocuğa annenin ayrı, babanın ayrı bir tutum izlemesi söz konusudur. Çocuğa konulan sınırların sürdürebilmesi için anne-babanın davranışlarında tutarlı olması gerekir.b. Aile içindeki kardeşlere farklı tutumlar : Burada çocuklar arasında ayrımcılık vardır. Örneğin, kız çocukla erkek çocuk arasında veya yatağını ıslatan çocukla diğer çocuklar arasında ayırım yapılır.c. 


AİLE İÇİ KUTUPLAŞMALAR


Aile içi kutuplaşmalar: Aile içinde bazen klikleşmeler, aile içindeki bir grubun başka gruba ya da kişiye karşı çıkması, gizli anlaşmalar oldukça sık görülür. Bazen anne-baba çocuklara karşı, çocuklar anne-babaya karşı, bazen de bir çocukla baba, bir başka çocukla anneye karşı kutuplaşabilir. 
Çocuk aile içinde herkesin yüklendiği bir şamar oğlanı da olabilir. Sağlıklı tutum: Ailenin çocuğa karşı tutumunun iki temel öğesi vardır; 1. Sevgi, 2. Disiplin. Kuramsal olarak en olumlu tutum, temel gereksinimleri en uygun biçimde karşılayan, kişide kendi kendisini doyurabilme yetisi geliştiren, iki temel öğeyi en sağlıklı biçimde ve oranda içinde bulunduran tutumdur (Şekil:6) (10, 11).

Disiplin, aile içindeki denge ve düzenin oluşturulmasında büyük önem taşır. Ancak disiplin toplumumuzda çoğunlukla "cezalandırma" ile eşanlamlı olarak değerlendirilmektedir. Her ne kadar kelime anlamıyla "katılık" ve "kuralcılık" gibi kavramları çağrıştırıyorsa da gerçek anlamda disiplin, cezalandırma kadar ödüllendirmeyi de içerir ve çocuğun topluma uyumunu kolaylaştıran davranışın yönlendirilmesini amaçlar. 
Disiplin, çocuğa istenilen davranış ve alışkanlıkları öğretir, kendi kendini denetleme ya da iç denetim demek olan ahlak gelişimini sağlar. 
Disiplin, tutarlılık ve esneklik gibi temel ilkeleri içermelidir. Katı ve baskıcı disiplinle davranışı yönlendirmeyi amaçlayan anne-baba; çocuğun kendilerine karşı korku, öfke ve kızgınlık içinde olmasına neden olur, çocuğa saldırgan olmayı ve sorunlarını şiddet yoluyla çözmeyi öğretir ve zayıf vicdan ve ahlak gelişimine yol açar (12). 

Araştırmalarda disiplin yöntemi olarak ödüllendirmenin ceza vermekten daha etkili olduğu saptanmıştır. Disiplin hem yeteri kadar hem de çocuğun yaşına uygun olmalıdır. Kurallar açık olmalı ve uygulanabilmelidir. Ceza verilmesi gerekiyorsa hemen uygulanmalı ve üstü örtülmemelidir. Ceza, çocuğun özüne değil de davranışlarına yönelik olmalıdır. Anne-babalar çocuklarına sevgi, anlayış, sabır ve hoşgörü ile disiplin vermelidir (13).

Anne-baba-çocuk ilişkilerini içinde yaşanan toplumun etkileri belirler. Türk aile ve eğitim sistemine bakıldığında, genelde otoriter, kısıtlayıcı, aşırı koruyucu ve kontrol edici bir yapının ortaya çıktığı, çocukların saygılı, baş eğici, pasif ve uysal kişilik yapısıyla biçimlendiği kurallara uygun davranışlar ödüllendirilirken, aktif, sorgulayıcı, atılgan davranışların cezalandırıldığı görülmektedir. Başka bir deyişle, toplumumuzda çoğunlukla pasif ve söz dinleyen çocuklar anne-babayla olumlu ilişkilere girmekte, kendi görüşlerini ifade edebilen aktif ve girişken çocuklar ise çatışma kaynağı olmaktadır. 

Hoşgörülü ve demokratik ailelerde büyüyen çocuklar, arkadaşları ile ilişkilerinde daha etkin, daha girişken, yaratıcı fikirler ileri sürebilen ve fikirlerini söyleme eğiliminde görülen çocuklar olmaktadır (11).


Sevgi ve şefkat insan ruhunun üretebildiği en gönül okşayıcı duygulardır. Sevgi, övgü ve takdir insana değerli olduğu duygusunu verir; değerli olduğunu hisseden insan da çevresine değer verir.


Hepimizin ortak amacı çocuklarımızın fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı yetişmesidir. Bunda anne-babaların
tutumlarının etkisinin büyük olduğu gerçeği yadsınamaz. Anne-babaların çocuklarına yönelik tutumlarının sağlıklı olması, büyük ölçüde onların kendi içlerinde barışık, dengeli, huzurlu ve birbirlerine karşı sevgi ve saygılı olmalarına bağlıdır.



KAYNAKLAR:1. Howard BJ: Discipline in early childhood. Pediatr Clin North Am 1991; 38(6):1351-1369.2. Montessori M: Çocuk eğitimi. Çeviren: Yücel G. İstanbul: Özgür Yayınları, 1995.3. Yörükoğlu A: Aile tutumları ve çoçuk yetiştirme. GATA Seminer; Ankara, 1996.4. Cüceoğlu D: Yeniden insan insana. 4. Basım. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1993.5. Yavuzer H: Yaygın anne baba tutumları “Ana-Baba Okulu”. 2. Basım. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1990.6. Yavuzer H: Çocuk Psikolojisi. 11. Basım. İstanbul: Remzi kitabevi, 1994.7. Yavuzer H: Çocuk Eğitimi El Kitabı. 3.üncü basım, İstanbul, Remzi kitabevi, 1996.8. Feehan M, McGee R, Stanton WR, Silva PA: Strict and inconsistent discipline in childhood: consequences for adolescent mental health. Br J Clin Psychol 1991; 30 (4):325-331.9. Sheline JL, Skipper BJ, Broadhead WE: Risk factors for violent behavior in elementary schoolboys: have you hugged your child today? Am J Public Health 1994; 84(4): 661-663.10. Ekşi A: Gençlerimiz ve sorunları. İstanbul: İstanbul Üniversitesi yayınları: 2790. Mediko-Sosyal Yayın No:1, 1982.11. Bilal G: “Demokratik” ve “Otoriter” olarak algılanan ana-baba tutumlarının uyum düzeylerine etkisi. Ankara: H.Ü. Sosyal bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora tezi, 1984.12. Lequerica M, Hermosa B: Maternal reports of behavior problems in preschool Hispanic children: An exploratory study in preventive pediatrics. J Natl Med Assoc 1995; 87 (12):861-868.13. Leung AK, Robson WL: Counseling parents about childhood discipline. Am Fam Physican 1992; 45(3): 1185-1189.Glhane Askeri Tp Akademisi den alınmıştır.<!-- google_ad_section_end --> <!-- MSCellType="NavBody" --> <!-- MSCellType="ContentFoot" -->

                         

1 Şubat 2014 Cumartesi

Fitneden sakının

"Bir de öyle bir fitneden sakının ki o içinizden yalnız zulmedenlere dokunmakla kalmaz, hepinize şamil olur. Biliniz ki Allah’ın cezalandırması şiddetlidir."(Enfal, 8/25)

FİTNEDEN SAKININ

(Yeryüzünde fitne fesat çıkaranlara lanet olsun.) [Rad 25]

Fitne, Müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak demektir. (Hadika, Tarikat-ı Muhammediyye, Berika)


Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Fitneden sakının! Söz ile çıkarılan fitne, kılıç ile çıkarılan fitne gibidir.) [İbni Mace]

(Olaylar, fitneler, zuhur edince, katil [öldüren] olmaktan kurtulup, maktul [öldürülen] olabilirsen ol!) [Ebu Nuaym]

(Fitneciler saldırdığı zaman, "Beni öldürmek için sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için ben sana elimi uzatmam" diyen Âdem’in oğlu [Habil] gibi ol!) [Ebu Davud, Tirmizi]

(Kıyamet yaklaştıkça fitneler çoğalır. Böyle zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan, yürüyenden, yürüyen de, koşandan hayırlıdır, evinizde oturun, fitneye karışmayın!) [Ebu Davud]

(Fitne zamanı evinizden ayrılmayın! Âdem’in oğlu [Habil] gibi olun!) [Ebu Davud, Tirmizi]

(Fitne zamanında evinizde oturun, günahlarınıza tevbe edin, dilinizi tutun, kendi işinize bakın, başkalarının işine karışmayın!)[Nesai] 

Fitnenin koyu karanlığında kalpler ve kafalar birbirine karşı kapalıdır. Hiç bir şey bilmedikleri halde her şeyi bildiklerini sananlar birbirleriyle boğuşurlar. Basiret o ortamdan uzak durmaktır. Dr.Muhammet Bozdağ

"Allah'ım ailemizi, milletimizi ve İslam ümmetini fitneden uzak, birlik ve bütünlük içerisinde bulundur. Tuzak kuranları kurdukları tuzaklara düşür." Amin.